Bulgaristan Bülteni
AB üyesi Bulgarlar hayal kırıklığı içinde

14 Nisan 2014

Bulgarlar ve Türkler kötü hatıralara rağmen dostluklarını güçlendiriyor

"Uyanış Hareketi" denen dönem başladığında liseden yeni mezun olmuştu. 1984-1989 yılları arasında etnik Türklere karşı büyük ölçekli bir asimilasyon kampanyası başlamıştı. İsimlerin zorla değiştirilmesi ve Müslümanların ibadetlerinin yasaklanması bu yıllarda gerçekleşti. Mayıs 1989'da Türkiye'ye toplu göç başlarken, çok sayıda etnik Türk de hapse atıldı.
Bulgaristan - Türkiye ilişkilerinin geçmişinde yer alan karanlık dönem, Ankara Merkezli Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu'nun (USAK) çıkardığı altı ciltlik kitap serisinde ayrıntılı olarak yer aldı. “Tarihe Not Düşmek: 1989 Göçü” adlı kitap serisi, Bulgaristan'daki eski komünist rejimin asimilasyon politikasına ve Mayıs 1989'da etnik Türklerin Bulgaristan'dan toplu göçüyle ilgili birinci elden yapılan açıklamalara dayanıyor.
İki millet arasındaki karşılıklı dostluk ve komşuluk ilişkileri 1989 yılında komünist rejimin sona ermesiyle zafer kazanırken, geriye hatıralar kaldı.
Yashar, asimilasyon kampanyasının, dilin Arap-Türk'ten Bulgar-Slav'a kaymasıyla başladığını hatırlıyor. Etnik Türkler, adlarını değiştirmeye zorlandı, ardından kısıtlamalar ve dine uygun cenazeler de dahil olmak üzere halka açık alanlarda Türkçe konuşulması veya İslami ibadetlerin yerine getirilmesi yasaklandı.
Yasakları ihlal edenlere büyük para cezaları verildi ve bazıları hapishaneye ya da Romanya sınırında yer alan Belene işçi kampına gönderildi.
Yashar, polisten ya da yerel birimleri merkezi yönetimin emirlerini yerine getirmekle yükümlü olan, o dönemki adıyla "milislerden" bahsederken "gece yarısı geldiler" diyerek hatırlıyor.
Milislerin babasını götürmek için geldiği gece olanları hatırlarken, "Babamın arkadaşları vardı, bir şeyler olabileceğini duydu ve Bulgar komşularımızdan en azından biz çocukları gece boyunca yanlarına almalarını, böylece gerilmeyeceğimizi söyledi. Erkek kardeşim, kız kardeşim ve ben, Bulgar komşularımızın evindeydik. Bizi gece boyunca evlerinde seve seve ağırladılar" dedi.
Yashar SES Türkiye'ye yaptığı açıklamada, "Sabah her yerde her şey yasaklanmıştı. Bizi okula götürdüler, orada birer birer adlarımızı değiştirmeye başladılar. Arasından seçim yapmamız için bize isim listeleri verdiler ve isimlerini değiştirmek istemeyenlere, sevseler de sevmeseler de herhangi bir isim verildi" dedi.
Yashar, "Yeni isimlerimiz pek kabul görmedi, birbirimize eski adlarımızla hitap etmeye devam ettik, herkes beni Yashka olarak bilir" dedi.
2012 yılında, Bulgar parlamentosu "Uyanış Dönemini" kınayan tarihi bir deklarasyonu kabul etti.
Ancak, bu Yashar'ı pek rahatlatmamış.
"Özür, hiç bir şey ifade etmiyor. Acı yıllar içinde azalıyor, ama zaman alıyor" dedi.
"Tüm bu olanların isim yerleştirme bir hata olduğuna inanıyorum. İnsanlar huzur içinde yaşıyordu. Karışık evlilikler vardı ve her şey yolunda gidiyordu. Bu kadar ileri gitmelerine gerek yoktu" diye ekledi.
Vanya Tyutyundziheva, polisin evlerine gelip ailesini götürdüğü ve adlarını değiştirdiği gece, Yashar ve kardeşlerinin sığındığı evin bulunduğu sokağın karşısındaki evde yaşıyor.
Tyutyundziheva SES Türkiye'ye yaptığı açıklamada, ""Yashka en iyi komşularımdan biridir -- Ona her zaman güvenebilirim" dedi.
Kitaptaki anekdotlar arasında, çok sayıda Bulgarın tren istasyonlarına giderek, komşuları ülkeyi terk ederken göz yaşı döktükleri, geri dönen etnik Türklere kasabalarına geri yerleşmeleri için yardımcı oldukları yer alıyor. Vizelarla göçe tabi tutulanlar, ülkelerin karşılıklı görüşmelere başlamasının ardından Eylül 1989'dan sonra geri dönebildi.
Projenin baş koordinatörü olan ve kendisi de Bulgaristan'ın Kardzhali bölgesinden Türkiye'nin Bursa iline göç eden Muzaffer Vatansever Kutlay,SES Türkiye'ye, çocukluğunda yaşadıklarının onun dışlanma ve kabullenilmeyi çok iyi öğrenmesini sağladığını belirtti.
Kutlay, "Diğer taraftan, ben ve ailem Türkiye'ye göç etmeye zorlanmıştık. O zamanlar 4 yaşında olmama rağmen, her şey sisli bir resim gibi olsa da süreci hatırlıyorum" dedi.
Kutlay, "Evinizi, komşularınızı, sahip olduğunuz her şeyi arkanızda bırakmaya zorlanıyorsunuz. Böylece, dışlanmanın ne anlama geldiğini hissediyorsunuz. Azınlıklar, toplumun zayıf kesimleri hakkında hassas olmanıza neden oluyor. Çoğulculuk konusunda, politik kararların sonuçları hakkında hassas olmanızı sağlıyor. Kendinizi onların haklarını savunmak zorunda da hissediyorsunuz" dedi.
Üç aylık göç süresince, Bulgaristan'dan Türkiye'ye 345.960 kişi göç etti ve bunlardan 133.272'si Bulgaristan'a geri döndü. Bulgaristan doğumlu Türkler, Türkiye'nin, Bursa, İzmir, Çorlu, İstanbul, Edirne, Sakarya, Ankara ve diğer illerine kalıcı olarak yerleşti.
Kutlay, yüksek göçmen sayısının, hem göçmenler hem de Türk yetkililer için ekonomik, sosyal, politik ve altyapı imkanları açısından zorluklar çıkardığını söyledi.
"Madalyonun diğer yüzünde ise kabullenilme var" dedi. "Türkiye'ye geliyorsunuz ve yeni bir toplumun parçası oluyorsunuz. Hayatınızı en baştan kuruyorsunuz. O zamanlar, sizi ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal yapılarına dahil etmek suretiyle, Türkiye'deki insanlar ve devlet size yardım etmeye çalışıyor".
"Tüm bu olumlu gelişmeler size hayatın yalnızca dışlanmaktan ibaret olmadığını ama aynı zamanda kabullenilmeyle ilgili olduğunu da göstermektedir. Yani, sadece siyah ve beyaz değil. Her zaman ikircikli durumlar vardır. Her zaman farklı tercihler vardır. Önemli olan hassasiyetlerinizi hangi yönlerde geliştirdiğinizdir. Yani ben bu vicdana sahibim. Bu, göç deneyimimden elde ettiğim, hayatımın temel prensibidir" diye ekledi.
Kutlay, Bulgaristan'daki Türklerin bu kötü hatırayı unutmalarının mümkün olmadığını söyledi.
"Yine de, bunun iki toplumun ilişkileri üzerinde kötü bir etkisinin olacağını sanmıyorum, çünkü asimilasyon kampanyası ve zorunlu göç,Todor Zhivkov emrinde, iktidardaki Komünist Parti elitistleri tarafından desteklendi. Bulgar halkı, Zhivkov rejiminin hatalarından sorumlu tutulamaz" dedi.
Profesyonel ve akademik ziyaretler için sık sık Bulgaristan'a geri giden ve aynı zamanda geçmişindeki arkadaşlarıyla buluşan Kutlay, tarihin, hatalardan ders alıp onları tekrarlamamakla ilgili olduğunu söyledi.
"Ancak, reel politikada bunu yapmak çok zor. Bu konuyu sürekli vurgulamalıyız. Gelecekte iki toplum arasında etnik çatışma ihtimali olduğunu düşünmüyorum" diye ekledi.
Ankara'daki Bulgaristan Büyükelçiliği'nin ikinci sekreteri olan Yavor Klisurski,SES Türkiye'ye yaptığı açıklamada, 1980'lerin sonunda gerçekleşen olayların iki ülke arasındaki dostluk üzerinde kalıcı bir etkisi olmadığını ifade etti.
Klisurski, "O dönemde yaşadığım bölgede Türk komşularım olmasa da, onlarla ilgili çok şey duydum. Bulgaristan'a geri döndüklerinde komşuları onları iyi karşıladı, çünkü geçmişte mutluluğu ve zorlukları paylaşan yakın arkadaşlardı" dedi.
"Aslında hiçbir siyasi gerilim o ülkede yaşayan etnik Türklerle Bulgarların arasında uzun yıllara dayanan bağları sarsamaz. Hatta Müslümanlara ve Hristiyanlara ait bayramları birlikte kutluyorlardı" diye ekledi.
Ankara'da yer alan TOBB Üniversitesi'nden bir Balkan uzmanı olan Birgül Demirtaş, 1980'lerdeki asimilasyon döneminin acı hatıralarının büyük ölçüde iyileşebileceğini, çünkü Zhivkov rejimi çöker çökmez, yeni Bulgar hükümetinin baskıcı politikaları kaldırdığını ve Türk halkının haklarını iade ettiği söyledi.
Demirtaş SES Türkiye'ye yaptığı açıklamada, "Süreçte, yeni seçilen Avrupa yanlısı Bulgar yöneticilerle Türklerin işbirliği yapma konusunda istekli olmasının da önemli bir rol oynadığı dikkate alınmalıdır. Yıllar boyunca iki komşu ülke çeşitli alanlarda ikili işbirliği konusunda başarılı bir model örneği oluşturdu" dedi.

Yorum Gönder

 
Copyright © 2013 BULGARİSTAN BÜLTENİ