Bulgaristan Bülteni

SON DAKİKA

EKONOMİ

AB üyesi Bulgarlar hayal kırıklığı içinde

30 Nisan 2017

Sarhoş Türk TIR şoförü rüşvetten mahkemeye çıkacak

Sırbistan üzerinden Türkiye'ye giden sarhoş TIR sürücüsü az daha trafik polislerine çarpıyordu. 


Kalotina-Sofya otoyolu üzerinde meydana gelen olay sırasında TIR'ın sağlı sollu hareket ettiğini farkeden trafik polisleri, aracı durdurmak istedi ancak sarhoş olduğu bildirilen şoförün durmak isterken trafik polislerini ezmeye ramak kaldığı bildirildi. 
Alköllü olduğu anlaşılan şoförün polislere 20 Euro ruşvet teklif ettiği ancak polis memırlarının rüşfeti kabul etmediği belirtildi. 
Bir türk şirketine ait TIR'ın sürücüsü alköllü araç kullanmak ve görevli polislere rüşvet teklif etme suçundan mahkemeye çıkarılması bekleniyor. 
Alkölün dozunu fazla kaçırdığı anlaşılan TIR şoförünün olay yerine gelen gazetecile uygunsuz el işaretleri yaptığı görüldü. 

Bulgaristan Bülteni

(foto ve video: btv)

29 Nisan 2017

"Kader Kurbanı" adlı kitap yayınlandı

Bulgaristan'da doğup büyüyen yazar  Osman Kılıç, bu ülkedeki Türklerin yakın tarihini, yaşadıklarından yola çıkarak "Kader Kurbanı" adlı kitabında anlattı.

Harf, Hece ve Cümle yayın grubu tarafından düzenlenen "Kitaba Dair/Harf, Hece, Kelime Söyleşileri"nin dördüncüsü TBMM  Mustafa Necati Kültür Evi'nde yapıldı.

Cümle Yayınları Yayın Yönetmeni Muhsin Mete moderatörlüğündeki kültür sanat söyleşisine, hatıra türünde "Kader Kurbanı" adlı kitabıyla  Osman Kılıç, inceleme türünde "Çağdaş Nogay Edebiyatı" adlı eseriyle Murat Kamil Sütbaş, şiir türünde "Kediyorum Yasını" adlı kitabıyla  Yasin Koç konuk oldu.

Kılıç, söyleşinin ardından AA muhabirine,  Bulgaristan'daki Türklerin yakın tarihini aktardığı "Kader Kurbanı" adlı kitabına ilişkin bilgi verdi.

"Balkan Türkleri, bölgenin tarihiyle ilgilenenler ve insan hakları savunucuları için önemli bir kaynak" olarak nitelendirilen kitaba ilişkin Kılıç, "Kader Kurbanı'nı sadece yazmadım, yaşadım. Kader Kurbanı,  Osman Kılıç'ın değildir.  Bulgaristan Türklerinin, bütün göçmen camiasının kitabı ve hayatıdır. Kitapta, sayısı milyonları aşan bir azınlığın her ferdi ve her göçmen, aynı zamanda kendisini bulacaktır. Çünkü benim çektiklerimi onlar da çektiler." dedi.

Kitabının ilk basımını yapan Kültür ve Turizm Bakanlığında eseri inceleyen komisyonun hazırladığı tavsiye raporuna değinen Kılıç, raporda, kitabı "her Türk gencinin okuması gerektiği" ifadesinin yer aldığını vurguladı. Kılıç, raporda ayrıca "Başka bir millet, başka bir devlette böyle bir kitap yazılmış olsaydı muhakkak film konusu olurdu." denildiğini de belirtti.

Balkanlar ve  Bulgaristan'da yaşayan Müslüman Türklerin elemlerini, yaşadıkları zulümleri anlatan kitap, film ve belgesel sayısının çok az olduğuna dikkati çeken Kılıç, sadece 8.  Cumhurbaşkanı  Turgut Özal zamanında gelen "Aysel" adlı göçmen kızın macerasını konu olan bir film yapıldığını söyledi.

Kılıç, "Kader Kurbanı" adlı kitabının senaryolaştırılmasına ilişkin, "Kitabın filminin yapılması teklifi gelmedi. Fakat genç nesillere bir ibret aynası olmak üzere yapılmasını arzu ederim. Hatta gerekli olduğunu söylemek isterim." diye konuştu.

Kitabı neden yazdığını anlatan Kılıç, "İstedim ki çektiğim çileler, maruz kaldığım felaketler, benim fani ve naçiz vücudumla birlikte mezara gömülmesin. İşte Kader Kurbanı'nı bunun için yazdım. Her Türk gencinin, bilhassa Balkanlar'da yaşayan ve sayısı milyonları aşan Türk gençlerinin tarihlerini bilmesi için, onları bilinçlendirmek için yazdım." dedi.

Kılıç, ayrıca kitabının 4. basımının yapılmasından büyük mutluluk duyduğunu kaydetti.

"İslam'ın İntişarı"

Kılıç, daktilo kullanmayıp, el yazısıyla kağıda döktüğü 650 sayfalık yeni kitabı "İslam'ın İntişarı" hakkında da bilgi verdi.

Bu konuyu seçmesine ilişkin Kılıç, "Son yıllarda Batı Hristiyan dünyasında bilhassa oryantologlar İslam'a ve bizim peygamberimize iftiralarda bulunuyorlar. Çirkin karikatürler neşrediyorlar. Diyorlar ki ekseriyetle 'Muhammed aleyhisselam İslam dinini şiddet ve kılıçla yaymıştır.' Birinci iftira, isnat ettikleri suç bu." ifadelerini kullandı.


28 Nisan 2017

Edirne'den Balkanlar'a ve Avrupa'ya Bir Bakış" Konferansı



Balkanlar'da baş gösteren boşlukları  Rusya'nın doldurmaya yönelik çabalarının olduğuna dikkati çeken Hızlan, "Yeniden kaslarını göstermeye başlayan  Rusya Federasyonu, bulduğu bütün çatlaklardan bölgeye sızmaya çalışıyor. Bölgede de onunla iş birliği yapmaya hazır olan devletler olmasa da siyasiler var." ifadesini kullandı.

Dışişleri Bakanlığı  Edirne Temsilcisi Büyükelçi Ahmet  Murat Yörük de dünya dengelerini anlatan bilgi verdi.

Değişen dünya siyasi sisteminin gelecek yıllardaki yansımasıyla ilgili öngörülerini paylaşan Yörük, "Önümüzdeki 10-15 yıl içinde dünya daha da bütünleşmiş olacak. Buna karşılık oyuncuların çoğalması sonucu dünya daha da bölünmüş bir hal arz edecek. Önümüzdeki dönemde salt, kaba askeri ve ekonomik güç etki unsuru olarak göreceli olacak. Buna karşılık cazibe merkezi olmak, küreselleşmeyi iyi yönetebilme kabiliyetleri öne çıkacak." şeklinde konuştu.

Türkiye'nin  Sofya Büyükelçisi  Süleyman Gökçe ve  Türkiye'nin  Bükreş Büyülelçisi Koray Ertaş ise görev yaptıkları ülkelerdeki demografik, ekonomik ve siyasi yapıyı anlattı.

Sorular bölümünde bir öğrencinin "Bulgaristan'da yaşayan Türklerin ne kadar güvenli olduğu" yönündeki soruyu yanıtlayan Büyükelçi Hızlan,  Bulgaristan'da yabancı düşmanlığının artmanın ötesine geçmeye başladığını belirtti.

Bulgaristan siyasetinde güçlü çıkan sesin eğiliminin "Türk düşmanlığı" olduğu için çok iyimser bir havanın bulunmadığını aktaran Hızlan, "Siyasi düzeyde yapılabilecek olanların azamisini yapıyoruz. Bulgar diplomatlarına uyarılarımızı çok uzun zamandır yapıyoruz ama bunlar şimdiye kadar istediğimiz karşılığı bulmadı giderek de kötüleşiyor. Önümüzdeki dönemde Bulgar siyasetindeki ırkçı,  Türkiye ve Türk düşmanlığı eğilimler artarsa bu ikili ilişkilere daha farklı yansıyacaktır." diye konuştu.

Sofya Büyükelçisi  Gökçe de,  Bulgaristan'daki soydaşların haklarına ve hukuklarına sahip çıkması gerektiğine vurgu yaptı.


19 Şubat 2016

26 yıl önce 'Babamı Serbest Bırakın' diyen çocuk

Türk ismini vermek istemediği için komünist rejimin ajanları tarafından hapse atılan babasının özgür kalması için 26 yıl önce Sofya’da parlamento önündeki gösteriye katılan 9 yaşındaki Rıza bugün İstanbul’da yaşıyor.

Rıza, 5 Mart 1990 günü soğuk havada saatlerce üzerinde ‘Babamı Serbest Bırakın’ yazılı pankartla parlamentonun önünde bekledi.
‘Geçm(em)iş Zaman’ adlı belgeselin yapımcısı Evgeni Mihaylov’un o tarihte çektiği görüntüler sayesinde Bulgaristan’da ve Türkiye’de yüzbinler tarafından izlenen 9 yaşındaki Rıza, tarihi görüntülerde ‘Babam suç işlemediği halde hapse attılar’ diyor.
Bugün İstanbul’da yaşayan Rıza Ayyıldız, ‘faktor.bg’ haber sitesi için ‘O dönemi neredeyse unutmuştum, görüntüleri görünce şok geçirdim’ dedi. 



İLGİLİ BAĞLANTILAR:
Faktor.bg'deki Rıza Ayyıldız ile ilgili haber

16 Aralık 2015

Svilengrad Gümrük Müdürlüğü'nün 2016 Başında Kapatılması Öngörülüyor

Bulgaristan Maliye Bakanlığı, Kaptan Andreevo sınır gümrüğünün de bağlı olduğu, Svilengrad Gümrük Müdürlüğü'nün 2016 Ocak ortasında kapatılmasını istemektedir. Gerekçe olarak Bulgaristan Gümrük Ajansı'nın işinin optimize edilmesi ve gelecek yolsuzluk uygulamalarının önüne geçilmesi gösterilmektedir. Aynı zamanda Kaptan Andreevo'nun Türkiye'ye giden araç ve yolculara hizmetinin devam edeceği bildirilmektedir. Maliye Bakanlığı'nın bu teklifi Bakanlar Kurulunca onay gördüğü takdirde Svilengrad Gümrük Müdürlüğü'nün faaliyetlerine son verilip, gümrük evrak işlemlerinin Filibe (Plovdiv) Gümrüğü veya Burgaz Gümrüğü tarafından yapılacağı belirtilmeltedir. Bu öneri Bulgaristan Devlet Güvenlik Ajansı (DANS) ve İçişleri Bakanlığı'nın (MVR) Pazar günü (13 Aralık) Kaptan Andreevo gümrüğüne düzenledikleri baskın operasyonu ve tüm vardiyanın tutuklanması sonrası yapılmaktadır. Gözaltına alınan 33 gümrük görevlisinden 22'si hakkında suç bildirisi yapılmış olup, bunlardan 14'üne hapis cezası, diğerlerine ise para cezası isteneceği ifade edilmektedir.

5 Aralık 2015

Bulgaristan’da tek Türk emniyet müdürü göreve başladı

Bulgaristan’da tek Türk asıllı emniyet müdürü olan Yalçın Rasim görevine başladı. 
İçişleri Bakanı Rumiana bıçvarova’nın emriyle Şumnu Emniyet Müdürü görevine atanan Yalçın, emniyet teşkilata 2003 yılında girdi.
Bulgaristan’da emniyet teşkilatında çok sayıda polis memuru bulunmasına rağmen, yaklaşık 1 milyon Türkün yaşadığı ülkede emniyet teşkilatında veya orduda Türk asıllı üst düzey yönetici bulunmuyor.
Ajans Bg 

22 Ağustos 2014

Oktay Enimehmedov bağımsız milletvekili adayı

Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi onursal başkanı Ahme tDoğan'a silahlı saldırıda bulunan Oktay Enimehmedov bağımsız milletvekili adayı oldu. 

5 Ekim'de gerçekleştirilecek erken genel seçimlere bağımsız aday olarak katılmak isteyen Enimehmedov'un adaylığı inisiyatif komitesi tarafından Bölge Seçim Komisyonu'na sunuldu. 

3 Eylül tarihine kadar Enimehmedov'un, 1000 imza toplaması gerekiyor. Ardından da imzaların geçerli sayılması durumunda adaylığı onaylanmış olacak. 

Bulgaristan Bülteni


1 Ağustos 2014

Selefi Romanlardan otopsi protestosu



Pazarcık şehrinde hastaneyi basan Roman asıllı selefi vatandaşlar, bir önceki gün barajda boğularak hayatını kaybeden 19 yaşında bir kızın cenazesine otopsi yapılmasını protesto etti.

Otopsi öncesinde savcılığa başvurararak, işlemin durdurulmasını talep eden ölen kızın akrabaları ve Pazarcık'taki Roman mahallesinin yüzlerce sakini, istekleri kabul edilmeyince bu defa hastaneyi basarak boğulan kızın cenazesine otopsi yapılmasını protesto etti.

'Otopsi nedeniyle naaşın kirlendiğini' savunan selefi Romanlar, cenazeyi hastaneden almayacaklarını belirtti.

Otopsinin kadın doktor tarafından yapılması yönündeki isteklerinin de kabul edilmediğini kaydeden Pazarcıklı romanlar, hastane yetkililerinin otopsi sırasında ölen kızın sadece bir akrabasına vücudunun belirli yerlerinin örtülü olduğunu görmesine izin verldiğini ifade etti.

Pazarcık savcılığından yapılan açıklamada, hangi dine mensup olursa olsun yasaların herkes için geçerli olduğu vurgulandı.


Bulgaristan Bülteni

27 Mayıs 2014

Edebyatımız kimlerin elinde, kimlere kaldı?

Hiç şüphe yoktur ki, Bulgaristan Türkleri bir çok sanat dallarında olduğu gibi kendi edebiyatlarını yaratma, yaşatma alanlarında da oldukça bir hayli mesafe almış, hatta zirveleri de zorlamışlardır. 

Koşullar her ne kadar el verişli olmasa da, totaliter dönemde eleştiri dalında bir Riza Mollov, İbrahim Tatarlı, Mehmet Çavuş vb. yetişmiş ve kalıcı ürünler vermişlerdir…
 
Şiir sanatında bir Recep Küpçü, Latif Ali, Ahmet Şerif, Süleyman Yusuf vb. unutulmayacak eserlere imza atmışlardır.

 
Ne var ki, Bulgaristan Türk edebiyatı, 140 yıllık tarihinde bin bir güçlüğe göğüs germiş, hiç umulmadık badireler atlatmıştır. 


En nihayet, elhamdülillah, demokrasi adıyla meşhur bir rejime kavuştuk, derken kendimizi bir kriz, bir çıkmazda buluverdik.
 
Bir çeyrek yüz yıl önce o dil, din, iman ve imanımızla ilgili yaşadığımız cehennem kabuslarını unutarak rahat bir soluk alıp dolu dizgin yola koyulacağımız yerde, neden bir takım krizlerden, hala çıkmazlardan söz ediyoruz, neden yerimizde sayıp duruyoruz?!

 
Tüm Bulgaristan Türk yaratıcılarını, şairini, yazarını, aşığını şemsiyesi altına toplayacak bir kurum, kuruluş nerede? Ve bu kurum veya kuruluşun bir medyası, gazete veya dergisi…

 
Bu güne kadar ülkeyi ikiye, Kuzey ve Güney diye bölüp bir takım sanat kulüpleri kurma çabaları da bir netice vermemiştir.

 
Kırcaali'deki "Recep Küpçü" adına tahsis edilen edebiyat derneği, sönük faaliyet alanına girmiş, ayrımcı davranışlarını sürdürmektedir. Aliş Sait, Sabri Alagöz, Mestan Adalı vb. yaratıcılar, neden bu dernek faaliyetlerinde yer almazlar? 


Anlı şanlı bir şairimizin adını taşıyan kuruluş artıları, eksileri ile insanlarımıza hizmet etmek için çatısı altına toplamalı…
 
Razgrat'ta da, Yazarlar Birliğine kim başkan olacak? Mücadelesi ivme kazanarak kızışmaktadır. Dosya kavgaları, mühür kimde olacak yaygaraları bitmek bilmiyor. 

 
Bundan iki yıl önce Sofya'da Kültürel Etkileşim kuruluşu, tüm Bulgaristan aydınlarını bir sempozyumda buluşturmuş, bir ilke imza atmıştı…

 
Ve, ne var ki, arkası gelmemiş, her ne sebeptense devamı bir türlü getirilmemişti.

 
Bulgaristan Türklerinin edebiyatı kimlerin elinde, kimlere kaldı?
 

AB üyesi Bulgarlar hayal kırıklığı içinde

AB’nin en yoksul ülkesi olan Bulgaristan’da çalışanların ortalama aylık kazancı 300 Avro. Halk, gelirlerinin yarısını elektrik faturasına ödemek istemiyor

Bulgaristan’da halk Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri için dün sandık başına gitti. 2007’de AB’ye üye olmasından bu yana üçüncü defa gerçekleştirilecek seçime 15 siyasi parti, 6 koalisyon ve 3 bağımsız aday katılıyor. 7 yıl önce ülke, AB’ye üye olduğunda başkent Sofya’nın merkezinde havai fişekler eşliğindeki kutlamalar sevinç gösterilerine dönüşmüştü. Sevinçten ağlayanlar bile vardı. Ülke, bir anda refah beklentisi içine girdi. Beklentiler de oldukça büyüktü ancak hayat standartlarında değişiklik yaşanmadı ve AB Bulgarları hayal kırıklığına uğrattı. 1989’da komünizmin yıkılışından bu yana ülke bir türlü kendini toparlayamadı. Sosyal adaletsizlik, yolsuzluk, yoksulluk ve beraberindeki ekonomik göç, yargıya güven eksikliği ve siyasilerin halkın beklentilerini karşılamada isteksiz davranması çok sayıda Bulgarların AB’ye yönelik bakışını tekrar gözden geçirmesine neden oldu. Üyeliğin ilk yıllarındaki değişim umutları yerini ümitsizliğe bıraktı. AB’ye karşı varolan hayal kırıklığı ise popülist söylemler üzerinden siyaset yürüten partilerin lehine çalışmaya başladı. Önceki seçimlerde popülist sloganlarla belirli bir seçmen kitlesine ulaşmayı başaran partiler, artık Türkiye karşıtı söylemleri ön planda tutmak yerine AB karşıtlığını öne çıkardı. Daha önceki seçimlerle kıyaslandığında bu seçim propaganda döneminde AB karşıtı söylemlerle oy kazanmaya çabalayan siyasi oluşumların sayısında artış gözlendi. 
AB’nin en yoksul ülkesi

Toplumun beklentilerini karşılayamayan geleneksel partilere oy vermek istemeyen aynı zamanda da popülist ve aşırı sağ partilerin tutumlarını mantıklı bulmayanların sayısı her geçen yıl artıyor. İşte bu kitle de sandığa gitmeyenleri barındırıyor.  Sandığa gitmek istemeyenleri ikna çabaları başarılı olamıyor. Nedeni AB üyeliğinin ilk yıllarındaki gibi büyük beklentiler içinde olan vatandaşların sayısının azalması. İnsanlar siyasilerin sorunları çözmesini istiyor ancak değişen bir şeyin olmadığını da görüyor. Ardı kesilmeyen yolsuzlukların üzerine yoksulluk da eklenince AB üyesi Bulgaristan’da dengeler vatandaşın aleyhine çalışmaya devam ediyor. AB’nin en yoksul ülkesi olan Bulgaristan’da çalışanların ortalama aylık kazancı 300 Avro. Birliğin en zengin ülkesi Lüksemburg’ta ise ortalama aylık maaş 3 bin Avro. Tabii, Bulgaristan’da kimse 7 yılda Lüksemburg’un refah seviyesine ulaşma hayali kurmuyor ancak küçücük maaşlarının yarısını da elektrik faturası için vermek istemiyor. Bulgaristan’da yoksulluk, AB’ye karşı duyulan hayal kırıklığını artırmaya devam ederken aynı zamanda da aşırı sağ partilerin güçlenmesine yardımcı oluyor.

Nahit Doğu
Anadolu Ajansı

25.05.2014 

8 Mayıs 2014

Türk partisine tepki

Bulgaristan’da üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH), Avrupa Parlamentosu için Delyan Peevski'yi aday göstermesi tartışma yarattı. Türk sivil toplum örgütleri, medya patronu 34 yaşındaki Peevski’nin Kırcaali'den aday gösterilmesine tepkili.




Avrupa Birliği (AB) üyesi 28 ülkede Mayıs ayında seçim var. Seçimler, 22 - 25 Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu'nun 751 milletvekilini belirlemek için yapılacak. Seçime gidecek ülkelerden biri de 2007’de AB üyesi olan Bulgaristan. Avrupa Parlamentosu’na 17 milletvekili gönderebilen Bulgaristan'da 18 siyasi partinin adayları yarışacak. Ülkedeki Türkler arasında ise aday tartışması var. 
Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH), 34 yaşındaki milletvekili Delyan Peevski'yi Kırcaali'den aday gösterdi.
Edirne merkezli Balkan Türkleri Federasyonu Başkanı Zürfeddin Hacıoğlu, HÖH'ün, Peevski'yi aday göstermemesi yönünde imza kampanyası başlatacaklarını söyleyerek “Peevski'den daha bilgili, daha tahsilli, daha dürüst ve namuslu Türk evlatları varken neden o aday gösteriliyor?"dedi.
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hızmet Derneği Başkanı Rafet Ulutürk de, tepkisini dile getirirken "Şunu sormak istiyoruz. Hiçbir Bulgar partisi bir Müslümanı aday göstermezken, sözde Türk partisi bu kadar demokratik nasıl olabiliyor?" ifadelerini kullandı.
Ulutürk, Bulgaristan'da bir milyondan fazla Türk’ün yaşadığını belirterek, “Vekil olacak başka namuslu insanlar bulamadılar mı? Peevski'yi aday yaparak milletle dalga geçiyorlar. Hadi diyelim aday için uygun Türk bulamadınız, namuslu Bulgarlar da mı yok?" dedi.
HÖH: Peevski hakkında yanlış görüntü var
HÖH Genel Başkanı Lütvi Mestan ise, sivil toplum kuruluşlarının tepkisini yersiz buluyor. Mestan’a göre, Peevski'nin kamuoyunda çarpıtılmış bir imajı var ve bu görüntü partinin genel imajının önüne geçmemeli. Lütvi Mestan, amaçlarının AP'deki mevcut milletvekili sayısını korumak olduğunu söylüyor:
"Mevcut üç milletvekilimizle Avrupa Parlamentosu'ndaki pozisyonumuzu korumalıyız. Şartlar uygun olursa hatta dördüncü milletvekilimizi göndermeye çaba harcayacağız. AP seçimi şüphesiz desteklediğimiz Başbakan Plamen Oreşarski hükümetinin istikrarına da yansıyacak."
Peevski’ye Bulgarlar da karşı
HÖH milletvekili Peevski, varlıklı bir aileye mensup. Annesi Irena Krasteva 'Bulgar Medya Grubu' şirketinin sahibi. Ülkenin en büyük matbaasına ve 12'den fazla gazeteye sahipler. 
Bu medya kuruluşları bir önceki GERB partisi hükümetini destekliyordu, ancak parti iktidarı bırakınca GERB'i son derece ağır şekilde eleştirmeye başladı. Milletvekili olmasına rağmen parlamentoya adım atmayan, kamuoyunun önüne çıkmayan ve medya kuruluşlarının söyleşi isteklerini kabul etmeyen Peevski hakkında yolsuzluk iddiaları da mevcut.
Geçen yılın Haziran ayında istihbarat teşkilatı Devlet Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (DANS) başkanlığına atanan Peevski, halkın tepkisiyle karşı karşıya kaldı. Onbinlerce vatandaş ülkenin çeşitli şehirlerinde sokaklarda Peevski'nin atamasını protesto etti. Protestolar üzerine, Başbakan Plamen Oreşarski atama için halktan özür diledi, Peevski de istifa etmek zorunda kaldı. Böylece Peevski, DANS Başkanı görevinde bir gün kalabildi.
Nahit Doğu, Al Jazeera

Umuda yolculuğun adı Dambalı

Bulgaristan'da binlerce Müslüman ve Hristiyan, Hıdrellez'de 6 Mayıs'ın ilk saatlerinde sağlık problemleri olan çocuklarına şifa aramak için Dambalı Dağı'ndaki taşların arasından çıkan suya akın etti.

Bulgaristan'da Hıdrellez, Müslümanlar ve Hristiyanlar tarafından kutlanıyor. Hristiyanlar Aziz Georgi Günü, ülkedeki Türkler ve Müslümanlar ise Hıdrellez olarak kutluyor. Her yıl olduğu gibi, 6 Mayıs'ın ilk saatlerinde binlerce Müslüman ve Hristiyan, Kırcaali'ye bağlı Letovnik Köyü yakınlarında bulunan Dambalı Dağı'ndaki taşların arasından sızan Sudan şifa aramak için bu dağa akın etti.

Ülkenin dörtbir yanından Dambalı'ya şifa aramak için gelenlerin arasında Türkiye, Yunanistan ve Makedonya'dan da çok sayıda katılım oldu. Özellikle konuşamayan ve görme güçlüğü çeken çocukların getirildiği Dambalı'da 6 Mayıs'ın ilk saatlerinde, çeşitli sağlık sorunları olan çocuklar, iç çamaşırları veya giyisileriyle dağdaki taşların arasından gelen suyun toplandığı küçük havuzlara sokuluyor.

Soğuk suya sokulan çocukların feryatları bir anda Dambalı Dağı'nı kaplıyor. Çocukların suya batırıldıklarında üzerlerinde olan gisiler, dağındaki ağaçlara asılıyor. Böylece hastalıkların giyisilerle birlikte dağda kaldıklarına inanılıyor.

İstanbul'dan konuşma zorluğu yaşayan torununu Dambalı'ya getiren Ganime Mümin, buradaki suyun şifalı olduğuna inandıklarını belirterek, 2 yıldır geldiklerini söyledi.

Cebel'den gelen Şükrü Yusuf konuşmakta güçlük çeken 2 torununu getirdiğini, yaşlılardan Dambalı'daki suyun şifalı olduğunu duyduklarını, bu nedenle de geldiklerini kaydetti.

Üç yaşındaki kızını getiren İvan Spasov ise sağlık ve bereket için aynı zamanda da ilerki hayatında iyiliklerle karşılaşması için burada olduklarını ifade etti.

Nahit Doğu, AA

Türk aydını: İsmail Cambazov

Türk asıllı Bulgar gazeteci İsmail Cambazov, ülkede hukuk fakültesini bitiren ilk Türk. Cambazov, Balkanlar'daki Türklerle ilgili kitapları ile de tanınıyor.

Bulgaristan topraklarında asırlar boyunca yaşayan Türkler, hayatın farklı katmanlarında önemli konumlarda yer alıyor. Bugün de Sofya’da önemli bir gazeteci, yazar ve araştırmacılardan olan İsmail Cambazov, bundan sadece 15 gün önce “Bulgaristan Başmüftülüğü’nün Tarihi” başlıklı iki ciltlik bir kitap yayınladı.
Kitap üzerine on yıl çalıştığını söyleyen İsmail Cambazov, İstanbul'daki Osmanlı arşivi, Meşihat arşivi ve Bulgaristan'daki diğer arşivlerde bulduğu belgeleri kitabında paylaşmış. Cambazov bu sayede kendinden sonraki araştırmacılar için iyi bir malzeme de sunduğunu ifade etti.
HAYATI YAZARAK GEÇTİ
86 yıllık yaşamının 61 yılını gazeteci olarak geçiren araştırmacı yazar Dr. İsmail Cambazov Bulgaristan’da Türk basınının da en önemli tanığı. 1953 senesinde Yeni Işık'ta gazetecilik hayatına başlayan Cambazov, "Ben Türkler arasında çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp, gazetecilikle bitiren tek aydınım" dedi.
Sofya Yüksek İslam Enstitüsü'nün kurucuları arasında yer alan yazar, Bulgaristan'da hukuk fakültesi bitiren ilk Türk. Çeşitli gazetelerde Bulgarca ve Türkçe gazetecilik yapan Cambazov şöyle konuştu,
"Emekliye çıktıktan sonra, yazarlığa soyundum. Emeklilik hayatıma Sofya Yüksek İslam Enstitüsü'nü kurmak ve orada müdürlükle başladım. Bu İslam Enstitüsü'nün bir dönem rektörlüğünü de yaptım. 15 sene orada çalışmam var."
MEDRESETÜ'N NÜVVAB MEZUNU
Bulgaristan Türklerinin tarihinde önemli bir yere sahip olan İsmail Cambazov, Medresetü’n Nüvvab” mezunu olduğunu söylerken, "Medresetü`n Nüvvab, Bulgaristan’da Türk ve Müslüman aydın yetiştiren tek okul idi" diye konuştu.   
İsmail Cambazov'un kaleme aldığı kitaplar arasında Sofya Yüksek İslam Enstitüsü'nün kuruluşunu anlattığı bir eser de var. İsmail Cambazov; 2 yıl önce okurlarla buluşan “Balkanlar'da Türkler ve Müslüman Azınlıklar” adlı kitabıyla da tarihe ışık tutuyor.
BALKANLAR'DAKİ AZINLIKLARI DA YAZDI
İsmail Cambazov Balkanlar'da Türkler ve Müslüman Azınlıklar" isimli kitabını şu sözlerle anlattı;
"Türkiye dışında yaşayan Türk azınlıkların sadece Bulgaristan’da yaşayanları Türkçe eğitim göremiyorlar. Bütün Balkan ülkelerinde bir avuç Türk var. Yani 15 ila 30 bin civarında Türk var. Fakat anaokulundan üniversiteye kadar Türkçe eğitim veren fakülteler var. Bunu ben “Balkanlar'da Türkler ve Müslüman Azınlıklar” kitabında her memleket için anlatıyorum.
Bugün Mamuşa’da, Kosova’da mesela anaokulundan lisenin son sınıfına kadar efendim, tamamıyla Türkçe eğitim veren okul ve kurumlar var. Ben bu kitapta 12 Balkan memleketini ayrıca anlatıyorum ve Türklerin buraya ne zaman geldiklerini, nasıl çalıştıklarını, neler yaptıklarını belgeleriyle yazıyorum.”
Beşiğim ve Eşiğim eseri yaşamından izler taşıyan yazar Dr. İsmail Cambazov, ilerlemiş yaşına rağmen araştırmalarını sürdürüyor.
Kaynak: Kuzey Haber Akjansı

16 Nisan 2014

Bulgaristan ile Türkiye arasındaki ilişkiler

Türkiye'nin Sofya Büyükelçisi Süleyman Gökçe, dost ve müttefik Bulgaristan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin tüm alanlarda "mutluluk verici bir düzeyde" gelişmeye devam ettiğini söyledi.

Büyükelçi Gökçe, başkent Sofya'daki Balkan Oteli'nde düzenlenen "21. Yüzyılda Türkiye-Bulgaristan İlişkileri" konulu konferansta yaptığı konuşmada, ikili ilişkilerin son durumunu değerlendirdi.


Gökçe, Bulgaristan Atlantik Kulübü, Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Diplomatik Kulüp ve Türkiye'nin Sofya Büyükelçiliği işbirliğiyle düzenlenen konferansta, Türkiye'nin dış siyaseti, Balkanlar politikası ve Bulgaristan ile ilişkileri konusunda bilgi verdi.


"Dost ve müttefik Bulgaristan ve Türkiye arasındaki ilişkiler tüm alanlarda mutluluk verici bir düzeyde gelişmeye devam ediyor" diyen Gökçe, "Türkiye-Bulgaristan ilişkileri çok olumlu bir düzlemde seyrediyor. Biz bunu hem derinleştirmek, hem genişletmek, olumlu bir gündem üzerinden, daha da zenginleştirmek için çalışıyoruz" diye konuştu.


Türkiye'nin farklı kültürlerin karşılaştığı, denizlerin havzaların buluştuğu bir konumda bulunduğunu ve daima bölge ile ilgili büyük bir sorumluluk taşıyarak hareket ettiğini belirten Gökçe, "Türkiye, yürüttüğü dış politikasında daima güvenlik ile özgürlük arasında denge sağlamaya çalışmıştır" dedi.


 Ukrayna sorunu


 Ukrayna'daki krizin başından beri Türkiye'nin net ve açık bir tavır aldığını belirten Gökçe, Türkiye'nin Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü desteklediğini, Kırım'ın ayrılmasına karşı olduğunu ve referandum sonuçlarını geçerli ve yasal olarak kabul etmediğini belirtti. Gökçe, "Bu tavır Rusya ile bir cepheleşme değil. Bizim Rusya ile iki komşu olarak barış içinde yaşadığımız uzun bir ortak tarihimiz var" dedi.


Bölgedeki güvenliğe önem veren Türkiye'nin 1995 yılından bu yana bölgesel tüm barış koruma operasyonlarına aktif olarak katıldığını vurgulayan Gökçe, Türkiye'nin Bulgaristan'ın NATO üyeliğine de verdiği kararlı desteği hatırlattı.


Gökçe, Bulgaristan ile Türkiye'nin Soğuk Savaş dönemi sonrasında tüm alanlarda karşılıklı işbirliğini geliştirdiklerini, NATO'da müttefik, Avrupa Birliği (Ab) ortamında da ortak olduklarını belirtti.


Büyükelçi Gökçe, Bulgaristan ile Türkiye hükümetlerinin başbakanlar himayesinde ortak oturumlar yaparak, ikili ilişkileri ilgilendiren her türlü konuyu ele aldıklarını, yıl sonuna dek bu formatta yeni bir toplantının yapılacağına kaydetti.


 Ekonomik ilişkilerin durumu


 Ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin de olumlu geliştiğini, 5 milyar dolarlık karşılıklı ticaret hacminin 10 milyar dolara ulaşmasının hedeflendiğini belirten Gökçe, Bulgaristan'da faaliyet gösteren en büyük Türk yatırımcıları örnek gösterdi.


Türk Hava Yolları'nın (THY) İstanbul-Sofya seferlerine başlamasının 30. yıldönümünü kutladığı bu yıl İstanbul-Varna seferlerine de başlayacağını bildiren Gökçe, Türk yatırımcıların Bulgaristan'da verimli çalışarak istihdam oluşturduklarını belirtti.


Hızla büyüyen Türkiye'deki Marmaray projesi, 10 bin kilometrelik otoban inşaatları, İstanbul'da kurulmak üzere olan dev havaalanı ve üzerinde çalışılan enerji projelerini örnek gösteren Gökçe, Türkiye'nin komşularının bu gelişmelerinden yararlanarak, işbirliğini daha da artırabileceklerini vurguladı.


 Süleyman, Soloman ve Miroslav


 Bulgaristan Atlantik Kulübü Başkanı, eski dışişleri bakanlarından Solomon Pasi ise konferansın açılış konuşmasını yaparken, Büyükelçi Süleyman Gökçe'ye, Bulgarcada da kullanılan "adaşım" diye hitap etti.


Sıradışı espri anlayışına sahip Musevi kökenli Pasi, Solomon ve Süleyman'ın "barışı öven" anlamına gelen, eş anlamlı olduklarını söyledi.


Solomon Pasi, Bulgarca ve çoğu Slav dillerinde "Miroslav" adının da Solomon ve Süleyman ile eş anlamlı olduğunu ifade ederek, "Aslında bu üç isminin aynı olduğunu herkes öğrenirse, huzur ve barış konusunda hiç bir kaygımız kalmayacak" dedi. 


AA

14 Nisan 2014

Jivkov zulmünün sessiz tanıkları, isimsiz mezar taşları

Bulgaristan'da, komünist rejim döneminde Türkler'e karşı girişilen zorla isim değiştirme ve göçe zorlama gibi uygulamaların izleri, yaşanan acının üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala duruyor.
Dönemin Bulgaristan Devlet Başkanı Todor Jivkov'un ülkedeki Türkler'e karşı uyguladığı ırkçı politikaların sessiz tanıkları olan ve 1990 öncesinde Türklerin mezarlıklarına diktiği isimsiz mezar taşları, o dönemde yapılan zülmu bugün de gözler önüne seriyor.
Bulgaristan'da 1984-1989 yılları arasında, komünist rejim tarafından ülkedeki Türkler ve Müslümanlara karşı uygulanan asimilasyon politikası döneminde, Türklerin vefat eden yakınlarının isimlerini mezar taşlarına Türkçe yazması yasaktı.
Bu zorlama karşısında Türkler de silah zoruyla kendilerine verilen Bulgar isimlerini mezar taşlarına yazmamak için taşları isimsiz bırakıyor veya Türk isimlerinin ilk harflerini yazıyordu. İsimsiz mezar taşlarının birçoğuna, komünist rejimin yıkılmasının ardından Türk isimleri yazıldı ancak yüzlercesi tarihin kara sayfalarına tanıklık etmek için isimsiz bırakıldı. İsimsiz mezar taşları bugün hala Bulgaristan'daki Türk mezarlıklarında duruyor ve tarihe tanıklık etmeye devam ediyor.
Ülkede Türklerin en yoğun yaşadığı Kırcaali'nin bölge müftüsü Beyhan Mehmet, AA muhabirine konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, isimsiz mezar taşlarının tarihi özelliği olduğunu, bunlara yönelik Türkler arasında iki görüşün ortaya çıktığını söyledi.
Mehmet, baskıların uygulandığı dönemde mezar taşlarına yazılamayan Türk isimlerinin artık günümüzde yazılmasının isabetli olacağını düşünenler olduğu gibi ibret alınması için mezar taşlarının öyle kalmasını ve tarihe tanıklık etmesini isteyenlerin de olduğunu ifade etti.
Geçmişin iyi okunması gerektiğini belirten Mehmet, bunun kini, hased ve hırsı artırmak için değil, daha duyarlı olmak ve birlik beraberlik içinde hareket ederek hakların daha iyi savunulması için olduğunu vurguladı.
- "Bakın tarihte böylesine bir rezillik yaşandı, görün ve ibret alın"
Komünist rejim döneminde yapılan insanlık dışı uygulamaları hatırlatan Mehmet, "Ahmetler oldu İvanov, Mehmetler oldu Yordanov. Bir günde böylesi işlemler yapıldı. Camilerin kapıları kapatıldı, din adına hiç bir konuşma uygun görülmedi. Aynı baskı diğer dinlerin mensuplarına da yapıldı. Tarihi özelliği, tarihi hüviyeti olan olayların bir tanesi de tabii ki mezar taşları. Yani burada kimler yaşadı? 'Hristiyanlar yaşadı' şeklinde mezar taşlarından hareket edilebiliyor. Halbuki, oranın ahalisi, orada iskan edenler tabii ki Türk ve Müslüman asıllı" diye konuştu.
İsimsiz mezar taşları konusunda iki görüş bulunduğunu yineleyen Mehmet, şunları kaydetti:
"Burada iki görüş ortaya çıkıyor. Biri, 'gerekli değişiklikler yapılsın, mezar taşlarına karşı bizim sorumluluğumuz var. Kabrin, mevtanın Müslüman olduğunu bildirmek, ruhuna Fatiha diyerek mezar taşına bir ibare koymanın isabetli olacağını' düşünen kardeşlerimiz var. Bununla birlikte 'Bakın tarihte böylesine bir rezillik yaşandı. Görün ibret alın' diyenler var. Neden? Çünkü ecdadımız eskiden, eskimeyen sözleriyle çok güzel buyurmuşlar; Mazisi olmayanın atisi olmaz (Geçmişi olmayanın geleceği olmaz.) Dolayısıyla geçmişi iyi okumak lazım. Bu da bizim hırsımızı, kinimizi artırma yolunda değil de sadece daha duyarlı, birlik ve beraberlik içinde hareket ederek haklarımızı ve hukukumuzu savunmak zorunda olduğumuzu ifade etmemiz açısından önemli."
Türk toplumu hakkında bazıları tarafından kamuoyuna yanlış bilgiler verildiğini belirten Beyhan Mehmet, "Yanlış bilgilerle Bulgar toplumu zehirleniyor. Ama hiç bir dinadamı, hutbede ve vaazında, 'Efendim bize şöyle zulmedildi, gelin bakalım ne yapacağız' çağrıları yapmıyor bizde. Biz hep devletimizin gelişmesini arzuluyoruz. Çünkü 'devlet sevgisi imandandır' diyor Peygamber Efendimiz. Bu doğrultuda biz de Bulgaristan'da yaşayan, bu toplumun gelişmesini isteyen duyarlı Türk Müslüman vatandaşlarıyız" dedi.
Nahit Doğu, AA

Bulgarlar ve Türkler kötü hatıralara rağmen dostluklarını güçlendiriyor

"Uyanış Hareketi" denen dönem başladığında liseden yeni mezun olmuştu. 1984-1989 yılları arasında etnik Türklere karşı büyük ölçekli bir asimilasyon kampanyası başlamıştı. İsimlerin zorla değiştirilmesi ve Müslümanların ibadetlerinin yasaklanması bu yıllarda gerçekleşti. Mayıs 1989'da Türkiye'ye toplu göç başlarken, çok sayıda etnik Türk de hapse atıldı.
Bulgaristan - Türkiye ilişkilerinin geçmişinde yer alan karanlık dönem, Ankara Merkezli Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu'nun (USAK) çıkardığı altı ciltlik kitap serisinde ayrıntılı olarak yer aldı. “Tarihe Not Düşmek: 1989 Göçü” adlı kitap serisi, Bulgaristan'daki eski komünist rejimin asimilasyon politikasına ve Mayıs 1989'da etnik Türklerin Bulgaristan'dan toplu göçüyle ilgili birinci elden yapılan açıklamalara dayanıyor.
İki millet arasındaki karşılıklı dostluk ve komşuluk ilişkileri 1989 yılında komünist rejimin sona ermesiyle zafer kazanırken, geriye hatıralar kaldı.
Yashar, asimilasyon kampanyasının, dilin Arap-Türk'ten Bulgar-Slav'a kaymasıyla başladığını hatırlıyor. Etnik Türkler, adlarını değiştirmeye zorlandı, ardından kısıtlamalar ve dine uygun cenazeler de dahil olmak üzere halka açık alanlarda Türkçe konuşulması veya İslami ibadetlerin yerine getirilmesi yasaklandı.
Yasakları ihlal edenlere büyük para cezaları verildi ve bazıları hapishaneye ya da Romanya sınırında yer alan Belene işçi kampına gönderildi.
Yashar, polisten ya da yerel birimleri merkezi yönetimin emirlerini yerine getirmekle yükümlü olan, o dönemki adıyla "milislerden" bahsederken "gece yarısı geldiler" diyerek hatırlıyor.
Milislerin babasını götürmek için geldiği gece olanları hatırlarken, "Babamın arkadaşları vardı, bir şeyler olabileceğini duydu ve Bulgar komşularımızdan en azından biz çocukları gece boyunca yanlarına almalarını, böylece gerilmeyeceğimizi söyledi. Erkek kardeşim, kız kardeşim ve ben, Bulgar komşularımızın evindeydik. Bizi gece boyunca evlerinde seve seve ağırladılar" dedi.
Yashar SES Türkiye'ye yaptığı açıklamada, "Sabah her yerde her şey yasaklanmıştı. Bizi okula götürdüler, orada birer birer adlarımızı değiştirmeye başladılar. Arasından seçim yapmamız için bize isim listeleri verdiler ve isimlerini değiştirmek istemeyenlere, sevseler de sevmeseler de herhangi bir isim verildi" dedi.
Yashar, "Yeni isimlerimiz pek kabul görmedi, birbirimize eski adlarımızla hitap etmeye devam ettik, herkes beni Yashka olarak bilir" dedi.
2012 yılında, Bulgar parlamentosu "Uyanış Dönemini" kınayan tarihi bir deklarasyonu kabul etti.
Ancak, bu Yashar'ı pek rahatlatmamış.
"Özür, hiç bir şey ifade etmiyor. Acı yıllar içinde azalıyor, ama zaman alıyor" dedi.
"Tüm bu olanların isim yerleştirme bir hata olduğuna inanıyorum. İnsanlar huzur içinde yaşıyordu. Karışık evlilikler vardı ve her şey yolunda gidiyordu. Bu kadar ileri gitmelerine gerek yoktu" diye ekledi.
Vanya Tyutyundziheva, polisin evlerine gelip ailesini götürdüğü ve adlarını değiştirdiği gece, Yashar ve kardeşlerinin sığındığı evin bulunduğu sokağın karşısındaki evde yaşıyor.
Tyutyundziheva SES Türkiye'ye yaptığı açıklamada, ""Yashka en iyi komşularımdan biridir -- Ona her zaman güvenebilirim" dedi.
Kitaptaki anekdotlar arasında, çok sayıda Bulgarın tren istasyonlarına giderek, komşuları ülkeyi terk ederken göz yaşı döktükleri, geri dönen etnik Türklere kasabalarına geri yerleşmeleri için yardımcı oldukları yer alıyor. Vizelarla göçe tabi tutulanlar, ülkelerin karşılıklı görüşmelere başlamasının ardından Eylül 1989'dan sonra geri dönebildi.
Projenin baş koordinatörü olan ve kendisi de Bulgaristan'ın Kardzhali bölgesinden Türkiye'nin Bursa iline göç eden Muzaffer Vatansever Kutlay,SES Türkiye'ye, çocukluğunda yaşadıklarının onun dışlanma ve kabullenilmeyi çok iyi öğrenmesini sağladığını belirtti.
Kutlay, "Diğer taraftan, ben ve ailem Türkiye'ye göç etmeye zorlanmıştık. O zamanlar 4 yaşında olmama rağmen, her şey sisli bir resim gibi olsa da süreci hatırlıyorum" dedi.
Kutlay, "Evinizi, komşularınızı, sahip olduğunuz her şeyi arkanızda bırakmaya zorlanıyorsunuz. Böylece, dışlanmanın ne anlama geldiğini hissediyorsunuz. Azınlıklar, toplumun zayıf kesimleri hakkında hassas olmanıza neden oluyor. Çoğulculuk konusunda, politik kararların sonuçları hakkında hassas olmanızı sağlıyor. Kendinizi onların haklarını savunmak zorunda da hissediyorsunuz" dedi.
Üç aylık göç süresince, Bulgaristan'dan Türkiye'ye 345.960 kişi göç etti ve bunlardan 133.272'si Bulgaristan'a geri döndü. Bulgaristan doğumlu Türkler, Türkiye'nin, Bursa, İzmir, Çorlu, İstanbul, Edirne, Sakarya, Ankara ve diğer illerine kalıcı olarak yerleşti.
Kutlay, yüksek göçmen sayısının, hem göçmenler hem de Türk yetkililer için ekonomik, sosyal, politik ve altyapı imkanları açısından zorluklar çıkardığını söyledi.
"Madalyonun diğer yüzünde ise kabullenilme var" dedi. "Türkiye'ye geliyorsunuz ve yeni bir toplumun parçası oluyorsunuz. Hayatınızı en baştan kuruyorsunuz. O zamanlar, sizi ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal yapılarına dahil etmek suretiyle, Türkiye'deki insanlar ve devlet size yardım etmeye çalışıyor".
"Tüm bu olumlu gelişmeler size hayatın yalnızca dışlanmaktan ibaret olmadığını ama aynı zamanda kabullenilmeyle ilgili olduğunu da göstermektedir. Yani, sadece siyah ve beyaz değil. Her zaman ikircikli durumlar vardır. Her zaman farklı tercihler vardır. Önemli olan hassasiyetlerinizi hangi yönlerde geliştirdiğinizdir. Yani ben bu vicdana sahibim. Bu, göç deneyimimden elde ettiğim, hayatımın temel prensibidir" diye ekledi.
Kutlay, Bulgaristan'daki Türklerin bu kötü hatırayı unutmalarının mümkün olmadığını söyledi.
"Yine de, bunun iki toplumun ilişkileri üzerinde kötü bir etkisinin olacağını sanmıyorum, çünkü asimilasyon kampanyası ve zorunlu göç,Todor Zhivkov emrinde, iktidardaki Komünist Parti elitistleri tarafından desteklendi. Bulgar halkı, Zhivkov rejiminin hatalarından sorumlu tutulamaz" dedi.
Profesyonel ve akademik ziyaretler için sık sık Bulgaristan'a geri giden ve aynı zamanda geçmişindeki arkadaşlarıyla buluşan Kutlay, tarihin, hatalardan ders alıp onları tekrarlamamakla ilgili olduğunu söyledi.
"Ancak, reel politikada bunu yapmak çok zor. Bu konuyu sürekli vurgulamalıyız. Gelecekte iki toplum arasında etnik çatışma ihtimali olduğunu düşünmüyorum" diye ekledi.
Ankara'daki Bulgaristan Büyükelçiliği'nin ikinci sekreteri olan Yavor Klisurski,SES Türkiye'ye yaptığı açıklamada, 1980'lerin sonunda gerçekleşen olayların iki ülke arasındaki dostluk üzerinde kalıcı bir etkisi olmadığını ifade etti.
Klisurski, "O dönemde yaşadığım bölgede Türk komşularım olmasa da, onlarla ilgili çok şey duydum. Bulgaristan'a geri döndüklerinde komşuları onları iyi karşıladı, çünkü geçmişte mutluluğu ve zorlukları paylaşan yakın arkadaşlardı" dedi.
"Aslında hiçbir siyasi gerilim o ülkede yaşayan etnik Türklerle Bulgarların arasında uzun yıllara dayanan bağları sarsamaz. Hatta Müslümanlara ve Hristiyanlara ait bayramları birlikte kutluyorlardı" diye ekledi.
Ankara'da yer alan TOBB Üniversitesi'nden bir Balkan uzmanı olan Birgül Demirtaş, 1980'lerdeki asimilasyon döneminin acı hatıralarının büyük ölçüde iyileşebileceğini, çünkü Zhivkov rejimi çöker çökmez, yeni Bulgar hükümetinin baskıcı politikaları kaldırdığını ve Türk halkının haklarını iade ettiği söyledi.
Demirtaş SES Türkiye'ye yaptığı açıklamada, "Süreçte, yeni seçilen Avrupa yanlısı Bulgar yöneticilerle Türklerin işbirliği yapma konusunda istekli olmasının da önemli bir rol oynadığı dikkate alınmalıdır. Yıllar boyunca iki komşu ülke çeşitli alanlarda ikili işbirliği konusunda başarılı bir model örneği oluşturdu" dedi.

12 Nisan 2014

Bulgaristan’da asırlık ormanların haritası

Google ve daha 40 dünya şirketleri geçenlerde bütün dünyada yeni tarım alanları ve otlaklar kazanmak ya da yeni yerleşme yeri kurmak amacıyla bir ormanı bütünü ya da bir bölümüyle ortadan kaldırma sürecini reel zamanda gösteren bir global sistem oluşturdular. İsmi Global Forest Watch. Sistem uydulardan bilgi almaktadır. Ve ilgilenenlere sunmaktadır. Son verilere göre yüzyılımızın başından 2012 yılının sonuna kadar dünya yaklaşık 230 milyon hektar orman kaybetmiştir. Bulgaristan sorunlarla ilgilenen örgütler bu zaman dilimi içinde her bir dakikada 50 futbol sahası kadar orman baltalanıyor.
Bulgaristan WWF örgütü bizdeki ormanların durumu hakkında bilgi vermektedir. Bu örgütte uzman olan Aleksandır Dunçev ayrıntıları bildiriyor. Ülkemiz için sevindirici bir haber varsa o da, bizde ormanların son yıllarda biraz olsun armasıdır. Bu aynı zamanda tarım için kötü haberdir. Çünkü ormanlar 20 yıl süresince işlenmeyen toprakların yerini almaktadır. Dunçev eski ormanların durumundan kaygılı fakat. Çünkü eski ormanların iklim ve su kaynakları üzerindeki etkisi en büyüktür.
Hangi ormanlar en çabuk kayboluyorlar? Öncelikle meşe ormanları, onların büyük bölümü ise özel sahiplerin elindedir. Dunçev izah ediyor: ‘Orman sahipleri daha çabuk kazanç sağlamak için bütün ormanı veya iki kez kısa süre içinde ormanı baltalayıp yok ediyorlar. Boşluk meydana geliyor. Aynı zamanda onlarca yıl boyunca bu boş sahanın çevreye hiçbir olumlu etkisi olmuyor.’
Bir başka orman türleri de çok çabuk tüketiliyor. Onlar da yoğun turizmin kurbanı oluyor. Turizm geliştirmek isteyen bölgelerde gözleniyor. Dunçev izah ediyor: ‘Turizmin kalkındığı bölgelerde ormanlar yok oluyor Bizde bunu Karadeniz kıyısında görüyoruz. Otel ve başka tesislerin inşaatı için ormanlar kesiliyor. Kayak tesislerin inşaatları da dağ bölgelerini ormansız bırakıyor. Aslında tam oralarda ülkemizin su kaynakları bulunuyor. Ormanların kesilmesi sonucu ülkemizin su kaynaklarını azalıyor.
Google sistemi hakkında bilgi veren Dunçev şöyle izah ediyor: ‘Bizim harita üzerinde insan eski ormanları , bazılarının kesilmesi sonucu meydana gelen yeni yetişen orman sahalarını görebilir. Şimdilik çok değerli asırlık ormanlar sadece Batı Stara planina dağında kaldı. Ülkemizde tüm dağlarda dağılmış bir şekilde meşe, kayın, çam, ladin ağaçlarından oluşan eski ormanlar mevcut. Balta girmemiş ormanlar Rila ve Pirin, Merkez Balkan dağlarında olduğu gibi Stranca, Rila manasırı , Bılgarka, Belsitsa doğa parklarında da gözleniyor.
Ormanlarımız ile olup bittiği hakkında gerçekler uydu fotoğraflarında gözler önüne seriliyor. Oradan 2006 yılında kaydedilmiş asırlık ormanların yok olduğunu öğreniyoruz. AB mevzuatına göre Bulgaristan değerli ve eşsiz ormanların %10’unu korumak zorundadır. Dunçev devam ediyor:
‘Devleti çağırıyorum, asırlık balta girmemiş ormanları korumak için. Böylece Avrupa’nın bio çeşitliliğinin korunmasına katkıda bulunacağız. Çevre turizmin gelişmesi için de zemin hazırlamış olacağız.

POLİTİKA

STK

EKONOMİ

 
Copyright © 2013 BULGARİSTAN BÜLTENİ